hesabın var mı? giriş yap

  • yancı :

    anti-kahraman bir karakterdir. uslu uslu tarlasını ekenlerin yanına gidip "hşş bak arpa iyi gidicek bu sene,sen hala veriyosun buğdayı,yanlış yapıyosun" der,ev yapanlara bulaşır "age atladın diye betondan yapıyon ama bak ben kerpiçten şaşma derim yine" biçiminde. askeri binaların başında bekler,içerden asker çıktıkça alkışlar "helal abim benim ne de güzel olmuşsun sen" diye çoşar.pisliktir,boş bırakınca catapultların vidasıyla,ipiyle oynar bela olur.

  • norwich city kulubunun logosunda neden kanarya oldugunu ogrenmek.

    on bilgi: bildiginiz uzere rte tum toplumu soma katliami ile ilgili, bu isin fitratinda olum var deyip bir guzel aptal yerine koydu. verdigi ornekleri de 1800'lu yillardan ve 1900'lu yillarin basindan secti.

    o yillarda maden kazalarinda karbonmonoksit zehirlenmesinden korunmak icin madenciler yanlarinda bir kafeste kanarya indiriyorlar. kanarya insanlarin farkedemedigi seviyelerde karbonmonoksiti farkedip hizlica bayiliyor veya oluyor. bunu farkeden madenciler de hizla madeni terkediyorlar. (evet, ornek verilen yillardaki teknoloji bu!)

    bu sebeple madencilerin can dostu olan hayvan kanarya.

    norwich city de taraftarlarinin cok onemli kismi madencilerden olusan bir kulup. dolayisiyla logosunda da bu sebeple kanarya var.

  • çaydanlık, kettle vs içine azcık limon tuzu atıp su kaynatıca kireç mireç kalmaması. o kötü kokulu tehlikeli kimyasallara ihtiyaç kalmıyor. oh mis.

  • kendini sahibinden daha zeki sanan canlı.

    bir süredir kanepede uyuyakalıyorum. uyandıran da olmadığı için, sabaha kadar kanepede uyuyorum haliyle. kanepede uyumayı çok sevmekle birlikte, bir süre yatakta da yatma ihtiyacı duyuyorum. bu nedenle, alarmımı normalden 1 saat erkene kurmaya başladım. alarm çalınca kanepeden kalkıyorum, alarmı bir saat sonraya kuruyorum ve son 1 saat yatakta uyuyorum.

    bu arada, kedim de ben uyandığım için çok ısrarcı bir şekilde mama istiyor diye, onun mamasını da 1 saat önce vermeye başladım. yani kanepeden kalkıp, kediye mama verip, yatağa geçip, 1 saat daha uyuyup, sonra kalkıp işe gitmek üzere hazırlanıyorum artık.

    ilk gün durumu gözlemleyen akıllı(!) kızım, 2. gün, kanepeden kalkıp, mamasını verip, yatakta uyumaya gittiğimde tüm mamayı yemiş, 2. alarmla yataktan kalktığımda, sanki ben yeni uyanmışım, sabah mamasını hiç vermemişim gibi benden yine aynı ısrarcılıkla mama istedi. aklı sıra beni kandıracak.

    tabi ben ne yaptım, bu davranışı yüzünden onu ve zekasını takdir ettim. o gün için tekrar mama verdim.

    artık kanepeden kalkınca sabah yemesi gereken mamanın yarısını veriyorum, yataktan kalkınca da kalan yarısını.

    kimin kimi kandırdığı belli değil kısacası.

  • türkiye akülü arabalar federasyonu başkanı izzet mehmet çapar'ın.... şaka lan şaka

    olm şunun güzelliğine bak ya

    şimdiki jenerasyonun çocukları da bunu istiyor mu bilmiyorum ama, bizim jenerasyonda çocukken akülü arabaya ağzının suyu akmayan çocuk pek yoktur herhalde. akülü arabası olan çocuk da pek yoktur.

    resmen resimli sözlükte ukte kelimesinin karşılığında akülü araba resmi var lan benim için.

  • ben sizin babanızım, ben ne dersem o olur.

    lan sürekli beynimin köşesinde dönüp duruyor, barbaros hayrettin bile unutmuştur sözlerini ama ben unutamıyorum.

    çıldıracağım.

    bu arada: ben sizin babanizim ben ne dersem o olur.

  • bi gün esenboğa havalimanı'na gidiyorum birini karşılamak için.
    arabaya bindim.
    klasik ankara soğuğu.
    camlar buzlanmış.
    arabanın kaloriferini açtım, çözülsün diye beklerken tık tık diye bi ses geldi yan camdan.

    adamın biri ben sizin komşunuzum ne tarafa gidiyosunuz dedi.
    havalimanına gidiyorum dedim.
    beni de çevre yolunda elvankent ayrımında bırakabilir misin dedi.
    olur dedim.

    sohbet etmeye başladık.
    öğretmenmiş.
    servisi kaçırmış.
    mahcup bi şekilde konuşuyo.

    mahalleden bahsederken dedi ki cemal abi öldükten sonra tadı kalmadı buraların.
    - o kim abi?.
    - cemal safi dedi şair olan. bizim mahallede yaşıyodu.
    - hiç duymadım valla.

    uyduruktan kendi çapında biri diye düşündüm.
    dur dedi sana bir şiirini okuyayım.
    başladı okumaya.
    bi yandan hızlı gittiğim için hem çok dinleyemedim.
    hem de bulunduğum ortam tuhaf geldi.
    hiç tanımadığım adamın biri bana arabada şiir okuyo :)

    bi 5 dk sonra şiir bitti.
    güzelmiş abi dedim.
    sen eve gidince bi bak internetten dedi.
    yol ayrımında indirdim adamı.

    eve gidince aklıma geldi.
    cemal safi diye aratınca bir de ne göreyim.
    orhan gencebay'ın da okuduğu ya evde yoksan'ın, ayşen'in; candan erçetin'in okuduğu git'in yazarıymış.
    cahilliğimle baş başa kaldım.

    sonra bütün şiirlerini okudum.
    gerçekten çok güzel şiirleri varmış.
    kısacık yolculukta çok değerli bir şey öğrenmiş olmak çok mutlu etti beni.

  • fillere ve gergedanlara ve bana göre amerika birleşik devletleri tarihinin en iyi fikri yakında ikinci sıraya gerileyecek.
    neden mi?
    çünkü daha iyi bir fikir bulundu.

    *****

    fillerin hortumları belki de bir memeli türünde bulunan en hassas ve gelişmiş organdır. dev boyutlarına karşı oldukça incelik isteyen işleri bile yapabilirler. mesela asya filleri hortumlarını kullanarak bir yer fıstığını alıp kabuğunu soyar. soyduğu kabuğu üfleyerek uzaklaştırır. içini yer. biz bunu parmakları olan ayaklarımızla yapamayız. onlar parmaksız hortumları ile başarabilirler.
    filler memelilerin hortumlular grubuna ait soyunu devam ettirebilen tek türdür.

    afrika fillerinin yaklaşık %90'ı geçtiğimiz yüzyılda - büyük ölçüde fildişi ticareti nedeniyle - yok edildi ve bugün tahminen 415.000 vahşi fil hayatta kaldı. son üç nesilde en az %50 oranında azalan asya filleri de tehdit altındadır. vahşi doğada sadece 45.000 civarında kaldı. habitatları değiştikçe, parçalanıp insan yerleşimleri ve tarımda kayboldukça, asya fillerinin popülasyonları suya, beslenme ve üreme alanlarına ulaşmak için geleneksel göç yollarını takip etmeleri imkansız hale getiriyor. yasak avcılıkta işin içine girince her geçen gün sayıları azalıyor.

    görsel
    görsel

    bundan 150 sene önce bir ağustos günü, hatta tam tarih vereyim.
    25 ağustos 1872

    başkan'ı wilson, abd içişleri bakanlığı'na bağlı yeni bir federal büro kurulması kararını imzaladı.
    yeni büro ulusal park hizmetini yürüyecekti.

    doğal hayatın korunduğu, biyoçeşitliğin güvence altına alındığı milli park fikri hızla diğer ülkelerce de benimsendi.

    çünkü biyoçeşitlilik tehlikeye girdiğinde tüm ekosistem tehlikeye girer. ve hangi türün kritik tür olduğu asla kesin olarak bilinemez.

    einstein'in ünlü sözünü biliriz.
    "arılar dünyadan yok olursa insanlığın sadece 4 yılı kalır."

    istediğin kadar gökdelen yap, uzay istasyonu kur. ekosistem de poposunda iğne olan ve onunla kendini savunan bir canlıya muhtaçsın. onunla savaşırsan kaybedersin.

    nükleer bombaya karş, popodan sarkan iğne!
    görsel
    görsel

    1872'de yellowstone'da 3.471 mil kare olarak başlayan şey, şimdi 196 ülkede 202.000'den fazla farklı yerde 12.5 milyon mil kare alanı kaplıyor. dünyanın kuru topraklarının yaklaşık beşte biri yıkıcı insan faaliyetlerinden koruyor.

    merkezi isviçre'de bulunan uluslararası doğayı koruma birliği (ıucn) bu alanları ve alanlarda yapılan faaliyetleri denetliyor.

    bugün hala dünya üzerinde zürafa, fil, gergedan, su aygırı varsa, bir çok kuş türü. milli parklar sayesinde

    dünyanın kara alanlarının 5 de biri insansız.
    sahiden harika değil mi?

    harika. ama yeterli değil

    çünkü bu kara alanları birbiri ile bağlantı halinde değil. araya şehirler, tarım alanları, ülke sınırları giriyor.

    görsel
    görsel

    bu haliyle her bir milli park aslında doğal yaşama alanı değil büyük birer hayvanat bahçesi.

    gerçek bir ekosistemden bahsedeceksek alanlar birbirine bağlanmalı, canlıların değişen iklime ayak uydurmaları için göç etmeleri, yeni habitatlar kurmasına izin vermeliyiz.

    yerer türleri belki değiştirecek bu! ama zaten iklim değişiyor. aynı türleri aynı alanda korumak olanaklı değil.

    canlılara adepte olma şansı vermek zorundayız.

    işte bu nedenle amerika tarihinin bence en iyi fikri olan milli parklar fikrini revize eden yeni bir fikre ihtiyaç var.

    ve o fikir bulundu.
    ismi dünya parkı
    haritasını paylaşayım.

    görsel
    görsel

    dünya parkı 3 ana yolla sahip olacak

    birincisi avustralya'dan fas'a ,
    ikincisi türkiye'den namibya'ya üçüncüsü alaska'dan patagonya'ya .

    bu üç yol 55 ulustan ve 19 biyoçeşitlilik noktasından geçmekte ve biyoçeşitliğin en yoğun olduğu alanları bir birine bağlayacak. hesaplamalara göre biyoçeşitliliğin yüzde 92 sini kapsıyor.

    peki maliyeti ne?

    ülkelerin gönüllü katılımına göre bu maliyet değişiklik gösterebiliyor. ama 150 milyar dolarlık fonun kurulması bu projenin sürdürebilir biçimde hem ilk uygulama hemde devamı için gerekli ihtiyaçları karşılayabilir.

    pandemi döneminde şirketlerin batmaması için trilyonlarca dolar basan merkez bankaları acaba gezegenimiz içinde 150 milyar dolar parasal genişleme yapar ve bu muhteşem proje hayata geçer mi? bunu zaman gösterecek.

    umarım o zaman çok geç bir zaman olmaz. fillerde bu güzel haberi işitebilir. nispeten özgürce hareket edebilecekleri bir dünyada türünün son örneği olarak yaşamayı sürdürürler.

    hassas kalpleri ve hortumları ile
    _________
    not:haritaya alıcı gözüyle bir baktım da
    bizim ülkeye afrikadan kendi bölgelerine saldıran aslanlara hem bölgelerini hem dişilerini hemde yavrularını bırakıp ülkemize kaçan mağdur genç aslanlar ve sidiği şifalı arap develeri göçer...

    yine bana hüsran bana yine hasret var
    yine bana esmer günler düştü. eyvaah

  • güzel zamanlardı. güzel dostluklar, arkadaşlıklar edinildi. evde asosyal gibi takılmıyorduk en azından